Pazar, Eylül 08, 2013

Sesinizi değil sözünüzü yükseltin

“Latif’e latif gerek” demişler. Sözü de övmüşler dili de övmüşler. ”İnsanda bir dil iki kulak vardır. Bir söyle iki dinle” gibi dinlemeyi ön plana çıkaranlar, sözün değerinin kendisiyle anlaşılırlığını, muhtevasının değeri kadar sözün söyleniş şeklinin ehemmiyetini ifade etmek istemişlerdir. Söz vardır “lakırdıdır”. Söz vardır ”kelamdır”.

Vahiy de kelamdır. Sözün değer kazanması onun güzelleştirilmesiyle ilgilidir. Sözün güzel olmazsa, onun ne değeri olur ki. Demiş ya Necip Fazıl Kısakürek şiir petek ve baldır. Balsız petek tatsız, yenmesi işkence, petek olmadan da bal olmaz.
Belâgat demişler. Beliğ demişler, güzel söz için. Sözlerin en güzeli kelama, vahye de belâgatın en güzeli, zirvesi demek bir ”hal” tespiti olur. Demiş ki Beethoven: ”Kalbimdekini dışarı dökmek için yaşıyorum.” Kalbi de, beyni de dolu olanlar boşaltsınlar dışarıya. Sözün güzeliyle, sözün özüyle...

“ Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ide bir söz “ “Latif’e latif gerek” demişler. Sözü de övmüşler dili de övmüşler.

”İnsanda bir dil iki kulak vardır. Bir söyle iki dinle” gibi dinlemeyi ön plana çıkaranlar, sözün değerinin kendisiyle anlaşılırlığını, muhtevasının değeri kadar sözün söyleniş şeklinin ehemmiyetini ifade etmek istemişlerdir.

Söz vardır “lakırdıdır”.Söz vardır ”kelamdır”. Vahiy de kelamdır. Sözün değer kazanması onun güzelleştirilmesiyle ilgilidir. Sözün güzel olmazsa, onun ne değeri olur ki. Demiş ya Necip Fazıl Kısakürek şiir petek ve baldır. Balsız petek tatsız, yenmesi işkence, petek olmadan da bal olmaz. Belâgat demişler. Beliğ demişler, güzel söz için. Sözlerin en güzeli kelama, vahye de belâgatın en güzeli, zirvesi demek bir ”hal” tespiti olur.

Demiş ki Beethoven: ”Kalbimdekini dışarı dökmek için yaşıyorum.” Kalbi de, beyni de dolu olanlar boşaltsınlar dışarıya. Sözün güzeliyle, sözün özüyle... “ Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ide bir söz “ Evet, Yunusumuz böyle demiş çağlar öncesinden bütün çağlara. Sözün bir maksada yönelik olmasını yeğlemiş. ”

Söz yerinde kullanılırsa kulu yükseltir. Fazla söz sormadan söylenip usandıran sözdür. Az söz sorulunca söylenen, ihtiyacı karşılayan sözdür. “Doğru söyleyeceksen dilin kımıldasın. Sözün eğri ise onu saklamalısın.” Demiş Yusuf Has Hacip de ”mutluluk bilgisi” dolu eserinde yüzyıllar öncesinden bütün yüzyıllara…

“Bir kez Allah dise, şevk ile lisan, Dökülür cümle günah misl-i hazan” (Dil şevk ile bir kere Allah dese, bütün günahları güz yaprakları gibi dökülür.) Yüzyıllardır “Mevlid”i ile Müslüman halkımıza Allah ve peygamber sevgisi aşılayan Peygamber aşığı Bursalı Süleyman Çelebi sözün misyonunu nasıl da eksiksiz ortaya koymuş.

Söz olmasa şahadet edemezdik (kelime-i şahadet) Âlemlerin Rabbini onun sevdiklerini övemezdik. Kalbimizle tasdik ederdik; ama dilimizle ikrar edemezdik söz olmasa. Yaratıcıyı anamazdık, anlatamazdık.

“Selam verdim rüşvet degüldür deyü almadılar” Sözü ile bir dönemin yarasına bütün yönleriyle neşteri vururken aynı şair: “Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne virmezler.” Kelamıyla da, sorunun maksadına yönelik cevap verilmesini, ne kadar veciz ifade etmiş.

Sırf cevap olsun diye soruyu cevaplamanın yanlışlığı ortaya koyulmuş. Onbeşinci yüzyıldan seslenen Leyla ve Mecnun’un şairi Fuzuli şikâyetçi olmuş yaşananlardan ve yaşatanlardan... Fuzuli deyince andık ya Leyla ve Mecnun’u. Ondan bir nükteyi de anlatalım. Leyla’ya sormuşlar “Kays’(Mecnun)ın aşkı mı büyük seninki mi büyük?” Cevap vermiş: “Benim aşkım büyük tabi ki…” Şaşırmış soruyu soran: ”Peki ama ne için Kays, Mecnun oldu (cinnet geçirdi, aklını kaybetti) çöllere düştü, hayvanlarla dost oldu? Ya sen ne yaptın?” Demiş ki Leyla “Mecnun aşkını fâşetti (âleme anlattı, yaydı) kalbinde tutmadı. Ben aşkı kalbimde tuttum. Ondan büyüktür benim aşkım.” demiş. “ Önün ardın gözet, fikri dakik et, onda bir söyle Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb âsâ(değirmen gibi)” Nevres, iki buçuk asır evvelinden, ”söyleyeceğin sözün önünü arkasını gözet, ince ele sık doku, az söyle çok sus, ağzına her geleni de söyleme” demiş ve çok konuşanları değirmene benzetmiş.


“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” (Halk arasında devlet gibi saygın bir şey yoktur. Ancak dünyada bir nefesin kıymetinde bir devlet yoktur.) Baba oğul devlet için karşı karşıya. Tahta sahip olmak için neler, ne oyunlar, ne entrikalar… Ama şair Kanuni’nin oğlu Bayezit babasına söylemiş aşağıdaki dörtlüğü. İçtenlik, incelik, letafet ve sanat…

“Ey serâser âleme sultan Süleyman’ım baba, Tende cânım, cânımın içinde cânânım baba, Bayezit’ine kıyar mısın benim cânım baba, Bîgünahım Hak bilir devletlü sultanım baba.” 

Okumuş Sultan Süleyman olan babası. Oğlu Şehzade Mustafa’ya gözyaşı döktüğü gibi buna da gözyaşı dökmüş mü bilmem ama şu cevabî dörtlüğü “Muhibbi” olarak, şehzade Bayezit’e (Şahi) söylemiş.

“Ey demâdem mazhar-ı tuğyan-u isyânım oğul Takmayan boynuna hergiz tavk-ı fermânım oğul Ben kıyar mıydım sana ey Bayezit Hân’ım oğul Bîgünahım deme bari tevbe kıl cânım oğul” 

Oğlu Şahi’ye, Muhibbi’nin cevabî şiiri aynı vezin ve kafiyeyledir. Der ki kelam-ı kibar gürültüye pabuç bırakmadan “Sesinizi değil, sözünüzü yükseltin.” Hadi sözü yüceltelim, imanımız gibi, İslamımız gibi, Kur’anımız gibi. “Hamd ü senalar olsun Rabbimize, Kur’an-ı Kerim gibi kitabımız var. Hamdü senalar olsun Rabbimize, Rasulullah gibi peygamberimiz var”

İbrahim Çiftçi

Yorum Gönder

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Start typing and press Enter to search